Dinlenmek, dinginleşmek, sakinleşmek, mola vermek, tatil… Haziran sıcaklarının kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladığı şu günlerde büyükten küçüğe hemen hemen herkes bu kelimelerle haşır neşir. Tatil denen şey deniz-kum-güneş üçlüsüyle birlikte düşünülüyor hep. Tatili dinlenmek olarak değerlendirmeye başladığımızda ise dinlenmenin farklı karşılıklarını düşünmeden edemiyorum.
Hiçbir şey yapmamak, sevmediğimiz işleri yapmayıp sevdiğimiz bir iş yapmak, meşguliyet değiştirmek -hani hep öğretmenlerin zihninizi dinlendirmek için matematik çalışmaktan yorulursanız Türkçe’ye geçin demesi gibi mesela 🙂 – fiziksel olarak rahatlamak vs. gibi dinlenme şekilleri akla gelebilir. Şu günlerde dinlenmenin benim için ortam değiştirmek; aşina olunan binalardan, sokaklardan, insanlardan bir süre uzak kalmak, sevmediklerimi görmemek, sevdiklerimi özlemek, tanıdık yerlerde yalnız hissetmek yerine, hiç tanıdık olmayan yerlerde yalnız olmanın doğallığıyla rahatlamak olabileceğini düşünmeye başladım. Gitmenin kalmaktan ne farkı olduğunu gitmeden anlamak mümkün değil elbette. Öyleyse hayata ara vermek, yeni hayatlara tanıklık etmek de dinlenmenin bir şekli olabilir. Matematik değil de Türkçe çalışmak gibi…