Ve bir sabah şehre yaşlı bir kadın girdi. Doğuştan kulağına söylenmiş gibiydi sırları, habersizdi.
“Evleri balkonsuz yapan mimarların alnından öpmeli.” diyordu Tarık Tufan. Kadın balkonsuz evleri olan devirlerden geliyordu. Belliydi.
Yürüdü. Yürüdükçe şaşırdı. Hayret makamına yanlış yoldan gidiyordu. Gereksiz yorgunluklar, kimsesiz binalar. Kimsesiz yorgunluklar, gereksiz binalar. Her şey mümkün. Ruhsuz arabalar. Darağacında ruhlar. Çok sayıdalar. Kadını ürkütecek kadar çok sayıda.
Yazıların çokluğu kadını ağlattı. Az bilirdi okumayı. Bildiğini bile okuyamadı.
Bir anda önünden rengârenk bir kuş sürüsü geçti. Şehir, topuklu ayakkabıyla yürümeye çalışan kuş kadar komikti. Ve kuşların yürümeye özenmesi kadar korkunç.
Az ilerde bankamatiğin önünde şehrin ırgatları sıra bekliyordu.
Kadın yeteri kadar öfkeliydi. Hatamız ise öfkeyi bilmemekti.
Ve şehir markalı barbunyalar kadar komikti. İşgal altında olacak kadar korkunç.
“Eskiden ‘durmayalım düşeriz’ derlerdi. Şimdi düştüğümüz her tarafımızın çürükler içinde oluşundan belli. Ama düşünmeye hâlâ niyetimiz yok gibi.”*
*İsmet Özel
Çok güzel bir yazı olmuş. Özellikle şu cümleye çok güldüm 🙂
“Şehir, topuklu ayakkabıyla yürümeye çalışan kuş kadar komikti. “
Teşekkür ederim:)