Susuzluk ile ilgili haberlerin gündemi oluşturduğu bu günlerde çocukluğumda gittiğimiz köyümüzde çeşmesi olmayan evlere su taşındığı günler aklıma geldi. Hiçbir evde çeşme bulunmuyordu. Köyün bir alt tarafında, bir de üst tarafında herkesin evine bidonlarla su taşıdığı, hayvanların sulandığı, pınar adını verdikleri çeşmeler vardı. Hala var ama tabii kullanılmıyor eskisi kadar şebeke suyu bağlandığı için. O zamanlar günde kaç kere o pınarlardan su taşındığını bilmiyorum bile. Her türlü ihtiyaç için su taşınmalıydı. Tek tek bidonlarla. Hatta bir gidişte 2 bidon su taşımak için omuzluk dedikleri bir tahta çubuk ve iki yanında bidonları takip omuzlarında getirebilecekleri ucu kancalı zincirler… Saçlarım oldum olası uzundu. Hatırladığım, banyo yapmak istiyorum demeye çok utandığımdı. Biz tabii alışkındık her gün banyoya girmeye. Çok kolaydı, banyo vardı, şofben vardı ve en önemlisi evde çeşme vardı. Ama orada öyle değildi. Bir defa banyo yoktu. Banyo gibi kullandıkları leğenleri, su ısıttıkları koca kazanları vardı. Yeteri kadar su taşınacak, ateş yakılacak, su ısınacak ve banyo yapacaksınız!
Eve taşınılan bu su gıdım gıdım kullanılırdı. Korkardık boş yere harcamaya, biterse kim gidip getirecekti? Peki şimdi nasıl?
Damlayan yahut açık bırakılan musluklar, patlayan borular, boş yere harcanan tonlarca su.
İnsan olarak kolay ulaştığımızı kolay harcıyoruz demek!
Değerini anlamak için çeşmesiz evler mi yapmalı, pınar başlarında saatlerce su sırası mı beklemeli, tabii akacak su kalırsa; ya da ne yapmalı?
TA.
Su ile ilgili sorunlarda bu henüz başlangıç. Uzun vadede şekilde cümleye başlamak isterdim ama kısa vadede bile çok daha şiddetli su ve buna bağlı olarak sağlık sorunları ile karşı karşıya kalacağız.