Evde en ufak bir tıkırtı bile yoktu. Güneş tepedeydi oysa ki. Küçücük bir böcek de mi olmaz evde diye geçirdi içinden; ya da bir sinek vızıltısı…. Ahşap parkelerin üzerinde yürümeye başladı. Oh! sağır değildi duyuyordu işte ezilen tahtaların gıcırtılarını. ‘’ Ölüm sessizliği var bu evde ‘’ diye geçirdi içinden. ‘’ Ölsem, günlerce bulamazlar beni, kurtlanırım bu evde…’’ Kalbi daha hızlı çarpmaya başladı. Güm…güm…güm… kalbinin her atışında bedeni sarsılıyor gibi geldi. Usulca uzandı yatağa. Acaba en güzel ölüm yatakta usulca gidivermek miydi? Üşümeden ! ölenler üşür müydü? Nereden bilsin ki hiç ölmemişti.
‘’ Ölmeyi düşünsem geride kalanlara nasıl bir mektup bırakırdım? ‘’ diye düşündü. Mektup şarttı. Ölünecekse illa yazılması gerekiyordu. Vücudu tekrar sarsılmaya başladı. Sonra ‘’ Aman, dedi nerden bilebilirim ki hiç ölmeyi düşünmedim.’’ Üstündeki pikeye sarılarak kalktı yataktan. Parkeleri gıcırtada gıcırtada mutfağa gitti. Bu bilindik ses huzur verdi ikinci kez ona. Ama yine de bir ağrı, başını kaynatan düşüncelere saplanmıştı çoktan. İlaçlara uzandı eli. Birkaç ağrı kesici, kas gevşetici, mide ilacı vs… ‘’ Bunlar bir insanı öldürmeye yeter mi acaba? ‘’ diye düşündü. Ah kalleş, asla kendine ait olamayacak düşünceler…. Yine de durduramıyordu onları. Duyduğuna göre ilaçlar vücutta dağılırken şiddetli kramplar yapıyormuş. Ölürken hiç acı çekmeye gerek yoktu. ‘’ Ölmek isteseydim ilaçları seçmezdim ‘’ dedi. Zaten hiç Okumaya devam et “Kara Sinek”