Yer: Türkiye.
Öyle çok da uzak bir yer değil olayın geçtiği mekân, Akdeniz. Hani şu güneşlenip tatil yapılan, Rus veya başka turist “kardeşler”imizin geldiği bölge. Hani Akdeniz Tıp var, mikro cerrahide dünyaya meydan okuyorlar. O güzelim Akdeniz’in Osmaniye isimli küçük beldesinde geçiyor olay.
Sahne, tanıdık, otuz üç senelik bir sahne hem de. Eczanedeyiz.
Gel gelelim, diyalog tuhaf, hatta Türkiye’ye aşina olmayan biri için anlaşılmaz bile sayılabilecek derecede değişik.
Bilmem bilir misiniz, eczanelerden ilaç aldığınızda -reçeteli olsa bile- sizden belli bir miktarda para isterler. Fark derler veya muayene ücreti. İşte o para kavga konusu olan, her zamanki gibi. Müşteri (zira kendisi “hasta” kategorisinden çoktan terfi etmiş) eczacının üstüne yürüyor. Eczacı suçlu, dünyanın borcunu çıkartmış hastaya! Dövülmesi lazım illa ki…
Kamerayı çevirelim, mahut bölgelerden birinde bir okula çocuğunun kaydını yaptırmak isteyen veliyle güvenlik görevlisi kavgada. Mesele ne mi? Türkçe bile konuşamayan görevli, Türkiye’de bulunan kimliğinde T.C. uyruklu yazan vatandaştan, sözüm ona Suriye’den gelen mağdur(!) Suriyelileri koruyacak. Kimi kimden koruyorsun diye başka bir kavga çıkıyor az ilerde…
Ve evet. Burası Türkiye. İsimlere takılmayalım “Kürdiye” de olabilirdi. Veya “Ermenistan” veya “Lazistan” veya “Gürcistan” hatta şehir devletleri de olabilirdik “İzmirliler, Mardinliler, Afyonkarahisarlılar (evet bu kelimeyi çok beğeniyorum:))”. İsim gerçekten bu kadar önemli mi? Çok değil, yüz sene önce birbirleriyle omuz omuza çarpışan insanların kurduğu, şimdiyse insanların birbirlerinin yüzüne bile bakmadığı, bakmak istemediği ülke. Oysa çok da uzak değil hepimizin beraber olduğu zamanlar. “Ciğerci” bir zamanlar kediler için vardı, hastası olan evin önünden satıcılar bağırmadan geçerdi. Öyle bir memleketti ki burası, Okumaya devam et “Biraz Kişisel Bir Şey”